29.Koltuk – Kısa Bilim Kurgu Hikayesi

Tam yarım saattir tavana bakıyorum sanırım. Önümde bilgisayarım açık, televizyon da açık bir şeyler mırıldıyor. Yaktığım sigaraları saymadım. Eşim içerde çalışıyor. Kasvetli kış havası hoşuma gider çoğu zaman. 24 yılını tamamlıyoruz neredeyse. 2024 bitiyor. Fakat bugün beni ve bu salonu daha depresif yapan şeyler var henüz çözemediğim. Sanki geçmişten gelen. Geleceğe gidemeyen ya da bir yerlerde tıkanan. 2024 yılını özel kılacak şeyler varmış gibi hissediyorum. Bilgisayardan gelen telegram bildirimlerine tepkisizim. Hava güzel, ben güzelim. Salon güzel. Güzel bir yerdeyim. İlayda salonda olsa yine zamanın nasıl aktığı ya da elimizde tutamadığımız üzerine felsefi konuşmalardan çıkamazdık kesin… Üst üste bilgisayardan bildirimler geliyor…

24 yılının son aylarında İstanbul’dan kalkan ‘Antik Yol’ adlı firmanın seferlerindeki 29 numaralı otobüs koltuklarında seyahat eden insanların bir anda kaybolduğuna dair söylentiler yayıldı. Bu başta sadece birkaç manyak insanın uydurduğu komplo teorisi olarak gözüküyordu. Biraz daha gerçekçi insanlar ya rastlantı ya da firmanın adını duyurmak için çıkardığı bir sosyal medya PR’ı olduğunu düşündü. Hatta bunun üzerine ekşi sözlükte başlıklar bile açıldı. Söylentilere göre 21 yaşındaki bir üniversite öğrencisinin sefer sırasında kaybolması ve 1 hafta sonrasında hala bulunamaması üzerine devam eden seferlerde ay boyunca 29. koltuktaki insanlar kayboluyorlar ve bir şekilde bulunamıyorlar. Aileleri kaçırıldıklarını düşündüğünden medyaya röportaj veriyor ve çocuklarını getirmelerine karşılık her türlü maddi karşılığı vereceklerini söylüyorlar.

Tam içimden eşime bir kahve yapmasını rica edecekken televizyondan bir ses tüm dikkatimi dağıttı. Antik Yol firmasının sahibi canlı yayında açıklama yapacaktı ve bir anda elime kumandayı alıp sesini açtım. Bu hamleyi yaparken sigaramdan bir parça elime düştü ve elimi yaktı.

Uzatılan tüm mikrofonların arasından sıyrılıp karizmatik bir şekilde açıklamasını yapan CEO aynen şu sözleri söylemekteydi “Son zamanlarda yaşanan olaylardan haberdar ve bir o kadar üzgünüz. Bunun bizim firmamızın üzerine yoğunlaşan bir durum değil sadece bir rastlantı ve elbette mantıklı bir açıklaması olduğu düşüncesindeyiz. Kaçırılan insanların ailelerinin yanındayız, üzüntülerini paylaşıyor ve Türk polisi ile her türlü iş birliği içinde olacağız.”

Daha fazla soruya yanıt vermeyen CEO kalabalık içerisinde sıyırılıp son model arabasına binerken benim de dikkatim televizyondan bilgisayarıma kaydı ve Google’da ‘Antik Yol’ firmasını arattım. Türkiye’nin en hızlı büyüyen ve piyasa hakimi olarak da en büyük 2. otobüs firmasıymış. Sanırım ben de birkaç kez iş görüşmeleri için gitmiştim bu firma ile.

Mutfağa gittim ve kahveyi kendim yapmaya karar verdim. İlayda muhtemelen bilgisayar başında çalışıyor. Bir seslenip kahve isteyip istemediğini sordum.

-Kahve ister misin canım?

-Çok iyi olurdu. Bu üçüncü revizyon artık canım sıkıldı. Eğer tekrar revizyon isterlerse projeyi iptal edeceğim.

Mutfağa geri dönmeden eşime sarıldım ve saçlarını okşadım. Kolay gelsin dedim ve 2 bardak kahve hazırlamaya başladım.

Kahveyi İlayda’nın yanına götürdüğümde bilgisayarımdan ardı ardına bildirim sesleri geliyordu. Anlattığım otobüs olayı konuşuluyor. Beni etiketlemelerinin sebebi podcast yapıyor olmam ve insanların benden bunu konuşmamı bekliyor olması.

Salona döndüm fakat hızlıca bilgisayara yetişeyim derken elime biraz kahve döktüm. Hem sigaradan hem de kahveden biraz sol elim yanıyor.

Ekşi Sözlük : Logonun altındaki ‘gündem başlıklarında’ birinci sıra “Antik Yol” firması 29.koltuk” yaklaşık 500 kadar entry girilmiş.

Sayfaları rastgele karıştırıyorum…

“Tamamen saçmalık, muhtemelen firmanın PR’ı”

“düşünsene başka bi boyuta gidiyormuş falan ahaha”

“melisa’yı yakından tanırım, tek istediği ailesinin yanına gitmekti, umarım yakın zamanda bulunur”

“29 da benim uğurlu sayımdır, ehehe”

Sanırım bu konu bir şekilde Türkiye gündemine oturmuş. Youtube ve diğer platformlar da bu konu ile çalkalanıyor.

Elime telefonu aldım ve bilet uygulamasına girdim. Firma ismi “Antik Yol” 16 Aralık tarihli İstanbul-İzmir otobüs bileti. Onayla ve bilet hazır. Bir de ben bakayım bakalım şu 29. Koltuğa ne varmış… Peh. Eşime sarılıp ufak bir hazırlık yaptım. Olası bir durumda podcast bölümü için de yaka mikrofonumu aldım.

Bayrampaşa İstanbul Otogarındayım. Soğuk bir gün, firmanın kabinine gidip biletimi doğrulattım ve 29. koltuk olduğunu duyunca insanların yüzündeki soğuk ifadeyi görmeliydiniz. Ufak bir sesle bilgisayar başında oturan hanıma, otobüsün tam olarak buradan mı kalkacağını sordum ve evet cevabı alınca beklemeye başladım. Yaklaşık yarım saat vardı gelmesine. Bakalım neymiş bu 29. koltuk olayı….

Bu yaktığım 5. sigaraydı ve sonunda otobüs yaklaştı. Valizimi soran muavine yok deyip 29. koltuğa doğru ilerledim. İzmir’e kadar olan izlenimlerimi verdiğimiz molalarda kaydedeceğim. Belki sonraki podcast serimin konusu bu olur. Ya da bu devam eden serinin. Bilmiyorum. Soğuktan fazla üşüdüm ve otobüsün içi sıcaktı. Hemen yerleşip sırt çantamı da ayağımın oralarda bir yerlere koydum.

Binmeden önce yaka mikrofonuma olayın özeti ve neden bunu yaptığımı anlattığım kısa bir bölüm kaydetmiştim. Şimdi tekrar yakama iliştirdim mikrofonu fakat yakamla cebelleşirken elimde tutmaya karar verdim. Bütün olacaklara hazırım. Eğer yayınlanmaya değer bir şeyler olursa sonraki podcast bölümüm bu olacak.

Yolculuk sıradan başladı o meşhur 29. koltuktayım. Dışarıya baktığımda hava kararmıştı çok da ne zaman bindiğimi hatırlamıyorum. Kafamda podcast kaydını başlattığımda neler söyleyeceğime dair ufak tefek taslaklar oluştururken beni ana döndüren “İkram ister misiniz?” sorusu oldu. Kibarca reddettim yolculuğun keyfini çıkarmaya çalıştım. Klima da biraz fazla sıkmıştı. Mola verseler de bir iki sigara içsem diye yalvaracaktım neredeyse!

Bir süre içim geçmiş dalmışım. Uyanık gibi olduğumda otobüs durmuştu. Normalde anons yaparlardı. Dışarıdaki insanlardan anladığım kadarıyla moladayız. Mikrofonumu kontrol ettim ve dışarıya adım attım. Tam mikrofonu açıp “herhangi bir sorun yok” minvalinde bilgilendirme yapacakken havanın aydınlık olduğunu fark ettim. Henüz İzmir’e varmadan nasıl aydınlanmıştı? Bindiğimde de gündüz müydü? Hayır ya akşam üstü binmiştim gece olması lazımdı şimdi. Ayrıca hangi terminal burası? Telefonumu çıkarıp haritalardan bakmak istedim ama pusulanın bozuk olduğuna dair uyarılar verip en son konumumu gösteriyordu.

Yaktığım 4. sigara insanlar yavaştan toplanıyordu. Hemen bir hışımla mikrofonumu açıp şu sözleri kaydettim : “Garip hissediyorum. Sadece garip.”

Koltuğuma oturduğumda tekrar ikram için hazırlanıyorlardı. Bu sefer bir şeyler alsam iyi olabilir. Yanıma ikram için gelen muavin değişmiş miydi? Yoksa ilk soran da bu muydu? Bir otobüs yolculuğuna göre fazla kafa karışıklığı ve unutkanlık yaşamıyor muyum? Alelacele bir gazoz ve bisküvi alıp önümdeki boşluğa tıkıştırdım. İlk fırsatta yapıştığım yaka mikrofonum oldu. Kaydı başlattım ve şunları sayıkladım : “Daha da garip hissediyorum. Etrafımdan şüpheleniyorum. Bir otobüs yolcuğuna göre fazla unutkanlık yaşıyorum. Kendimi iyi hissetmiyorum. Bu sadece… sadece garip…”

Kaydı durdurdum ve aldığım gazozu açmak istedim fakat şişesi çok eski duruyordu. Biraz üstündeki yazıyı okumaya çalışınca “Cumhuriyet Gazozu” yazdığını gördüm. Ne zamandır böyle bir gazoz markası var?

Bir yandan dalgın bir şekilde camdan dışarıyı izlerken bir yandan da gazozumdan yudumluyorum. Bu koltukta oturduğum her dakika daha da garipleşiyor. “Cumhuriyet Gazozu” oldukça eski bir gazozdur. Şimdi aklıma geldi. Sanırım Atatürk Cumhuriyeti kurduğu sıralar böyle bir gazoz vardı. Cidden bu koltuğun ve otobüsün bir şaka olduğuna inanmak istedim bir anlığına.

Yorgun sesim küçük mikrofonumda yankılanıyor. “Sanki haftalardır buradayım. Hiç bitmiyor.” Bu otobüs yolcuğu benim için fazla zorlu olmaya başladı. Bir süre mola da vermedik zaten. Muavini yanıma çağırdım ve mola verip veremeyeceklerini sordum. Çok az bir süre durabileceklerini söylediler. Diğerleri farklı ihtiyaçlarını giderirken ben de sigara yaktım.

Hava tekrar gündüz olmuştu. Terliyorum. Ama sıcaktan değil biraz korkudan. Durduğumuz bayırlığın arkasında şöyle bir bakayım dedim ve İstanbul’un yıllar önceki halini görür gibi oldum. Kalkacağımıza dair uyarı yapan muavinin sesine irkildim ve geri çekildim. Adam “Noldu be” diye çemkirdi ve otobüse girdi. Sıradan ben de girdim ve 29. Koltuğa oturdum. Mikrofonumu çıkardım.

“Merhaba İlayda, merhaba dinleyenler, ailem ve diğerleri. Sanki haftalardır bu otobüsün içindeyim. Yolculuk hiç bitmiyor. Gördüğüm manzaralar ve öğeler eski zamanları, eski İstanbul’u hatırlatıyor. Ne kadar zaman oldu hatırlamıyorum. Bindiğim otobüs firmasının ismini bile hatırlamıyorum. Tek bildiğim otobüsteyim ve 29. koltukta oturuyorum.”

Bu sözlerin üzerine birkaç bilgi daha verip kaydı durdurdum. Telefonuma aktarıp bunu bir podcast bölümü yapıp internet erişimi yakaladığım anda ilayda’ya atacağım.

Şimdilik biraz dinlenmek istiyorum. Camdan dışarı bakarken sanki 100 yıl öncesini görüyorum. Eski istanbul’u. Eski gazozları. Eski arabaları…


Yayımlandı

kategorisi

,

yazarı:

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir